6 Ocak 2010 Çarşamba

öz geçmiş


6 Temmuz 1966'da İzmir'de dünyaya gözlerini açan Yıldız Tilbe,6 kardeşten en küçüğü idi.Gültepe'nin eğlence dolu kendi tabirleriyle''Roman''olan bu semtte Gültepe Lisesi'nde tahsil hayatını yarıda bırakarak bir evlilik gerçekleştirdi. Bu evlilikten Sezen adında bir kızı oldu. Eşinden ayrıldıktan sonra ailesine ve kızına bakabilmek için şarkı söylemeye başladı. Önce düğün salonlarında, ardından gece kulüplerinde şarkı söyleyen Tilbe, bir gece çalıştığı kulübe gelen Sezen Aksu ile tanıştı ve onun daveti üzerine İstanbul'a gelerek vokalistliğini üstlendi. İstanbul'da bir süre barlarda çalıştı ve Aydın Oskay'la anlaşarak "Delikanlım" isimli şarkısı ve aynı ismi taşıyan albümüyle müzik piyasasına oldukça iyi bir giriş yaptı. Halen bu şarkı bir çok genç kızın kendine,tabiri caizse; aşk şarkısı olarak seçtiği bir şarkıdır.Bu sıralarda yaşam öyküsü neredeyse medyanın tamamı tarafından yayınlandı.Artık o halka mal olmuş bir şarkıcıydı.

İlk klibini Cenk Torun'la birlikte oynadığı "Delikanlım" adlı parçaya çekti. Sonraki albümlerinde da başarılı çıkışlar yaptıysa da, ilk albümünde yakaladığı popülariteyi yakalayamadı. Bu süreçte adı daha farklı nedenlerle anıldı. Yıldız ise söz konusu süreci ve bunun müziğine yansımalarını,"Yaşadıklarımla anıldığım için, şarkılarım dikkate alınmadı" şeklinde yorumluyor.

Yaşadığı her kötü olaydan bir ders çıkarttığını ve müzikle ilgili olan herşeyin kendisine büyük mutluluk verdiğini söyleyen Yıldız,zaten bunu bizlere yaptığı bestelerle bi çok kez ispatlamış oldu.Kendisi de hedefinin ileride işini iyi yapan bir sanatçı olmak olduğunu ve ömrünün yettiği yere kadar da müzik yapacağını belirtiyor. Tarkan ve Deniz Seki gibi pek çok ünlü şarkıcıya şarkı sözleri veren Yıldız, müzik piyasasının üst sıralarında olmasına rağmen, bir şekilde "farklı" durmayı başararak kendine özgü bir yer ve denge tutturmuş durumda. Toplumun değişik kesimleri tarafından bu kadar çok seviliyor olmasını belki de bu durumuna yormak gerekiyor.Örneğin;bi sahne performansıyla farklı olduğunu ve tamamiyle kendine özgü olduğunu anlamak mümkün.


yıldızla röportaj...

Can DÜNDAR ile yaptığı bir söyleşi sırasında Yıldız'dan gelen samimi cevaplar... Binlerce hayranı olmasına karşın sevilmediğinden dolayı üzülen bir Yıldız karşılaşıyoruz...



"Türkiye'nin Yıldızı" kulaklardan sonra ekranları da fethetti

"Bazı şarkılarımı acıdan ben bile dinleyemiyorum


Çocukluğunda gecenin karanlığında sokaklardan geçerken bağıra çağıra şarkı söyleyip karanlık korkusunu yenmeye çalışırmış Yıldız Tilbe... Bugün yalnızlık, sevgisizlik korkusunu yenebilmek için söylüyor şarkılarını ve yalnızlıktan, sevgisizlikten mustarip milyonlar eşlik ediyor ona...


Nicedir CD çalarımda aynı albüm var. Ve her çalışta aynı albümün hep aynı şarkısı çınlıyor hoparlörden... 4. şarkı bu... Yanık bir kadın sesi, piyano eşliğinde "Çabuk olalım aşkım" diye başlıyor. Bir çağrıyla başlayan şarkı, giderek bir feryada dönüşüyor.
Yanık sesin sahibi "Sana dayanamıyorum" diye sızlanırken, gerçekten de şarkının sonuna kadar dayanamayacağı hissini veriyor.
Finalde piyanoyu susturup sessizliğe salıveriyor sesini...
Şarkı, uçsuz bucaksız bir hüzünle son buluyor.
Hemen ardından, bu hüzne inat, davul-zurna eşliğinde bir halay havası başlıyor. Şarkıcı, hüznü katlayıp bir kenara koyuyor; "Bu şarkının sonuna kadar dayanamaz"mış hissi veren o yanık sesli kız gidiyor; coşkuyla horon tepen bir şarkıcı çıkageliyor.
Peşpeşe çalan o iki şarkıda, iki ayrı şarkıcı gibi çınlayan kız, o iki şarkının karması aslında...

TV Yıldız'ı
Televizyon programını izlediyseniz o karma(şa)ya şahit olmuşsunuz demektir.
Bir süre önce Show TV'de Türkiye'nin Yıldızı adlı bir program yapmaya başladı Yıldız Tilbe...
Diğer sohbetli şovlardan büyük farkı yoktu aslında:
O da seyirci önünde şarkıcı konuk ağırlıyor ve arada kendisi de şarkılar söylüyordu. Üstelik konuklarıyla pek sohbet ettiği de söylenemezdi.
"Nasılsın?", "İyiyim, sen nasılsın?", "Yeni albümün çıkmış hayırlı olsun", "Sağol", "Hadi ondan bi şarkı dinleyelim", "Peki..."
Sohbet, ekseriyetle bundan ibaretti.
Konuk şarkısını bitirince sahne Yıldız'a kalıyor, o da seyircileriyle ayaküstü bir-iki cümle konuşuyor, çoğunun övgülerine teşekkür ediyor, sonra şarkısına geçiyordu.
Sahnede ya kendi tarzında, saçlarını uçura savura deli dolu bir edayla dans ediyor, ya playback (fonda çalan parçaya ağız oynatarak eşlik etme) tekniğiyle hüzünlü şarkılar söylüyordu.
Bilin bakalım bu program, en çok izlenen 100 program arasında kaçıncı oldu?
Cevap veriyoruz:
Birinci...!

Niçin?
Üstelik bu birkaç haftalık bir durum da değildi. Tilbe'nin hemen her programı en çok izlenenler listesinin zirvesini zorladı. Herkes şaşırdı ama kendisi bu sonuçtan emindi:
"Farklıyım ben çünkü" diyordu.
Sonra bir gün canlı yayında, stüdyoda ayağı kaydı.
Düşüp kaşını yardı.
Yayına ara verildi, sonra kaşında bir bantla ekranda belirdi.
Ve o hafta program yayından kaldırıldı.
Tilbe, anlaşmazlığı "Bir oturma düzeni istedim, yapmadılar" diye açıkladı. Yapımcı firma Yıldız'a söz geçirememekten yakındı.
Ama program öyle tutmuştu ki, sonunda geçen hafta yapımcı firma devre dışı bırakıldı ve Show TV, Türkiye'nin Yıldızı'nı kendi yapımı olarak sürdürme kararı aldı.
Peki neydi bu deli dolu Kürt kızının yakaladığı başarının sırrı?
Niye pek sıradan görünen şovu en çok izlenen program seçiliyor, kaseti milyonlar satıyor, şarkıları dilden dile dolaşıyordu?
Bu sırra vakıf olabilmek için peşine düştük ve İclal Aydın'ın Hayat Güzeldir programında buluştuk kendisiyle...

Acılar ve coşkular
Makyaj odasında yüzünü pudralarken ilk dikkatimi çeken, rengarenk küpesiydi. Programdan sonra kulağından çıkarıp bileğine takacak ve bilezik olarak kullanacaktı.
Stüdyoyu dolduran genç-yaşlı, dul bekar, başı açık ya da başörtülü bütün kadınlarca ayakta karşılandı.
Ve daha ilk şarkısının notaları duyulduğu anda, ayaklanıp el çırparak hep bir ağızdan eşlik etmeye başladılar. İsteğim üzerine Çabuk Olalım Aşkım'ı söylerken, az önce göbek atan seyircilerden birkaçı sessizce ağlamaya başladı.
Sevdikleri Yıldız, tanıyordu onları...
Gözyaşını silip göbek atmaya başlayabilmesi, kederi neşeye bunca maharetle katık edebilmesi pek tanıdıktı.
"Ben yaşadığım değil, özlediğim aşkın şarkısını söylüyorum" dedi bir ara Yıldız...
Stüdyodakilerin çoğu da yaşamıyor, ancak özlüyorlardı zaten...

Alevi ana, Sünni baba
Programdan sonra sanki bir saatlik bir programı değil de, koca bir ömrü paylaşmışız gibi içten bir sohbette anlattı mazisini...
Şu alemde herkesin eşit olduğuna inanıyordu. Ne üstünlüğümüz vardı birbirimizden; ne de gizli saklımız...
Dünya dediğin, kocaman bir evdi ve herkes o evin ayrı köşesinde mukimdi. Başta ona evin kileri düşmüştü, ama o yıllar yılı dizlerini kanata kanata salona yürümüştü.
"Ben çocukluğumdan beri şarkı söylüyorum " diye girdi lafa...
Annesi Tuncelili bir Alevi Zaza , babası Ağrılı bir Sünni Kürt...
'50'lerde geçim derdiyle İzmir'in kenar mahallesi Gültepe'ye yerleşmişler. Babası Tütün'de mevsimlik işçilik bulmuş. Anne bakkalda çalışmaya koyulmuş. 6 tane çocukları olmuş. Yıldız, 1966'da en küçükleri olarak İzmir'de doğmuş. Ağrı'yı da, Tunceli'yi de görmemiş çocukluğundan beri...
1,5 yaşında kaynayan kazan devrilmiş üzerine; yanmış. "Acı bende çocukluktan kalma bir his" diyor şimdi: "Daha kendimi bilmeden, acıyla tanışmışım. Acı genlerimde var anlayacağın..."

İlk şarkılar korkudan
Evde Kürtçe konuşulmazmış, çocuklar düzgün Türkçe konuşsun diye... Sadece gizli konular açıldığında ya da memleketten Türkçe bilmeyenler geldiğinde Kürtçe duyulurmuş evde... Bir de annesi kızınca Kürtçe küfredermiş.
"Kimse Kürtçe küfredemez bana. Hemen anlarım" diyor.
Aile arasında ona Yadigar derlermiş.
Bugünkü gibi çelimsiz değilmiş çocukken... Etli butlu, hayli toplu bir çocukmuş.
Evlerine daha elektrik gelmediğinden gaz lambası yakarlarmış geceleri... Cama burnunu dayayıp komşunun televizyonuna bakmaya gidermiş sokağın sonuna... Gece 12 oldu mu eve dönermiş. Ama dönüş yolu karanlık... Korkuyu yenebilmek için bağıra çağıra şarkı söylermiş yol boyu... Komşular "Ne oluyor?" diye camları açarken, babası kapıya çıkar "Gel, gel bağırma" dermiş; yıllar sonra o şarkıları dinlemek isteyenlerin üste para vereceğini aklına dahi getirmeden...

"O.... mu olacaksın?"
Orta 1'den terk etmiş okulu... Bir süre dikiş atölyesinde çalışmış, tezgahtarlık, sekreterlik yapmış, çocuk bakmış, çeyiz eşyası dolu 2 çantayı sırtlayıp kapı kapı dolaşarak pazarlamacılığa kalkışmış.
12'sinden itibaren çocukken korkudan söylediği şarkıları, düğünlerde söylemeye başlamış.
TRT'de seyrettiği korolardan öğrendiklerini söyleyerek başlamış önce... Sonra popçuları dinlemiş; İskender Doğan, Aydın Tansel, Beyaz Kelebekler, giderek Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Nilüfer... Onlardan söylemiş. Ardından arabeski, Müslüm Gürses'i, Orhan Gencebay'ı, Ferdi Tayfur'u keşfetmiş, repertuarını onlarla genişletmiş.
"8-10 mahalle ötemizde açık havada düğünler olurdu, bilirlerdi sesimin güzel olduğunu; beni çağırırlardı. Ben de koşarak gider söylerdim. Babam uzaktan sesimi duyar, gelir saçımdan tutar, 'Orospu mu olacaksın' diye döve döve eve getirirdi. Doğu kültürü almışız ya. Babam 'Evde oturacak' diye üsteler, annem 'Hayır söyleyecek' derdi. Sonra babam baktı ki engelleyemeyecek, teslim oldu."

18'inde eş, 19'unda anne
18'ine gelince, "Eve geç kalma", "Kısa etek giyme", "Şarkı söyleme" diyen, eve 5 dakika geç kalsa döven babasının baskısından kurtulabilmek, gönlünce mini etek, kot pantolon giyip doyasıya gezebilmek için 15 gün önce tanıştığı bir gence kaçmış Yıldız Tilbe...
Evlendikten 15 gün sonra kocası askere gitmiş. Döndüğünde kızları 1,5 yaşındaymış. 19 yaşında anne olmuş yani... Kızına, hayranı olduğu Sezen Aksu'nun adını koymuş.
Ama yoksulluk inmemiş yakasından... Tombul kız o dönemde zayıflamış, bugünkü incecik haline gelmiş.
Ve o yoksulluğun verdiği cesaret, ona günün birinde sahnenin kapısını açmış.
Sene 1991'miş. Ve 25 yaşındaki Yıldız, Basmane'de Pırlanta pavyonun önünden geçerken içeri dalmış:

Pavyonda
"Yanımda bir kız arkadaşım vardı, 'Kız gel girelim buraya' dedim. 'N'apıcan' dedi. 'Şarkı söyliycem. Burda çalışıcam' dedim. 'Aaa deli misin, kocan bırakır mı?' dedi. 'Ben onu razı ederim' dedim. Girdim. Baktım prova yapıyorlar orda. 'Kim buranın sahibi' diye sordum. Cengiz Özşeker'i çağırdılar. Kibariye'lerin, Bergen'lerin patronu... Allah rahmet eylesin, 'Buyur' dedi. 'Benim sesim güzel. Burada şarkı söylemek istiyorum' dedim. 'Burası şöyledir, böyledir' dedi önce... Aldırmadım. 'Söyle bakiym bir şarkı' dedi. Ayaz Geceler'i söyledim. 'Evli misin' diye sordu, 'Evliyim' dedim. 'Git eşinden yazılı izin al, gel başla' dedi".
Gitmiş eve...
Dericide çalışan kocası "Olmaz" demiş önce... Sonra ikna olmuş.
Yeni adıyla 'Gülen Yıldız', Pırlanta pavyonda saat 12'de, ilk sırada çıkmaya başlamış geceleri... Normalde saat 2'den sonra dolan pavyon, 12'de müşteri kaynar olmuş bir süre sonra... Yıldız'ın işleri açılmış. Bir gecede peşpeşe 6-7 yerde söylemeye başlamış.
Ama aile, yürümemiş böyle... 5. yılın sonunda eşiyle ayrılmışlar. Sezen'le baş başa kalmışlar.

Sezen Aksu geliyor
İşte bu noktada, küçük Sezen'e adını veren Sezen belirmiş ufukta... Namımı duymuş, gelmiş. Ama Sezen geldiğinde Yıldız sahneden inmişmiş. Tuvalete giderken önünü kesmiş Sezen'in... "Dinle beni" demiş. Patrona rica etmiş, yeniden sahnede boy göstermiş. Sezen etkilenmiş ve "Vokalistim ol" demiş.
Ve Yıldız kendini Sezen Aksu'nun evinde bulmuş.
Önce 9 ay boyunca Sezen'in şovunda vokalistlik. Sonra...
Sonrası bilinen hikaye...
'Gülen Yıldız', 10 yıl içinde 'Türkiye'nin Yıldızı'na dönüşmüş.

Ortak payda
Baştaki soruya dönersek?
Bunca farklı duygudan, onca farklı çevreden insanı aynı seste, aynı şarkıda buluşturan ortak payda ne ola ki?
Yıldız Tilbe bu soruyu kısaca "Sevgi" diye yanıtlıyor: "...daha doğrusu sevgisizlik... Çünkü hepimiz sevgiyi arıyoruz. Ben de sevmeyi özlüyorum ve onun şarkısını söylüyorum. Herkes aynı şeyi özlediği için katılıyor bu şarkıya..."
Belki bu teşhise, anlattığımız biyografinin toplumsal bilinçaltıyla kesiştiği noktaları ekleyebiliriz:
Çünkü bu öykünün içinde, hem eski Türk filmlerinden aşina olduğumuz 'pavyonda bile saf kalmayı başarmış mahallemizin altın yürekli kızı' figürü var; hem bizim o kızın saflığını koruyup kollama içgüdümüz... Belki ondan, çenesindeki beni, dilindeki şiveyi örtmeye çalışanlara itiraz edişimiz...onu beniyle, şivesiyle, sesindeki acıyla, hoplayıp zıplayan dansıyla sevip benimseyişimiz...
Ondan, çocukluğunun karanlık korkusunu yenen, ama bu kez de sevgisizliğin ayazını, yalnızlık korkusunu yenebilmek için bağıra çağıra şarkılar söyleyen bu kıza hayranlığımız...
Herkesin hızla kendinden vazgeçtiği bir çağda, ortalıkta sahici bir şeylerin kalmasına öyle muhtacız ki...

Her şarkı ayrı adrese...

E Mİ
Sen de sev ama sevilme/ aşk acısı çek ben gibi /
Çok özle ama kavuşma / kavuşamadığım gibi/
Geri dönme istemem ki/ Ben eski ben değilim ki/
Sen de mutlu olma e mi/ sen de sev, sevilme e mi"

'E mi', annemin aşkıdır. Onun yaşadıklarını anlatmaya çalıştım burada... Annem çok acı çekmiş biliyor musun? Kocasını terk edip evlenmiş babamla... Sevmişler birbirlerini... Ama...

DELİKANLIM
Kalbim duraksız haykırışlarda /
ne yapsan ayrılamam senden asla/
Hafife alma, aşk vurur insana /
Bu kadar kolay sanma, ah delikanlım"

Bu şarkıyı ayrıldığım eşime yazdım. "Bu kadar kolay sanma delikanlım" dediğim o... Dinledi ve mesajı aldı.

ÇABUK OLALIM AŞKIM
Bin ömrüm daha olsa/ kollarında son bulsa/
Eğer sana kavuşmak varsa/ ölmek düğün gibidir bana/
Sensizlikten çok korkuyorum/ inan kendimi bilmiyorum/
Önce Allah sonra sen benim için/ O bilir nasıl sevdim"

Bu şarkıda babam var. Babam 1998'de rahmetli oldu. Başta karşı çıkmıştı şarkıcı olmama... Ama sonra gördü sonucu... Anladı ki, bir insan ne yaparsa yapsın özünde nasıl olduğu önemli.. Öldüğünde çok mutluydu.

"İçtim 40 tane hap, gittim sahile, yattım karanlıkta..."

Şarkılarının büyük çoğunluğunun sözü de, müziği de sana ait. Nasıl yazıyorsun?
Bazen ilham gelir, yazarım. Arabanın arkasında, evde, stüdyoda... Hiç fark etmez. Kaset zamanı stüdyoya girdiğimde ise ilham filan beklemeden 20 gün kapanırım. Oturduğum yerde yazarım. Yaparım şarkıyı, tak - tak - tak okurum. Mesela son albüm için stüdyoya girdiğimizde sadece beş şarkı vardı elimizde... 'Ama Evlisin'in sadece nakaratı vardı. 'Seni Seven Kalbim' hiç yoktu... Onun nakaratını önce bağlamayla çaldım stüdyoda... Sonra sözleri yazdım. Bir kerede girdim, okudum. Finalin müziksiz olması da benim fikrimdi.

O beş dakikada yazdığın şarkıyı binlerce insan hep bir ağızdan söylerken ne hissediyorsun?
Uzatıyorum onlara mikrofonu... Diyorum ki "Allahım bak, toplu halde sana dua ediyoruz, kabul et" diyorum.

Manen nelerden beslenirsin?
Hayat besler beni... Yaşamak... Aldığım nefes... O kadar...

Hem şarkılarında, hem sende çok kırılgan, yaralı bir hava var. Seni anlatan şarkılar mı onlar?
Şarkılarım sadece beni anlatmıyor, herkesi anlatıyor. Onun için dinliyor insanlar. Bir o şarkıları söyleyen Yıldız var, bir de o şarkıları dinleyen biri var. Bazı şarkılarımı ben bile acıdan dinleyemiyorum.
Ayrıca o şarkılar dışında söyleyecek bir şeyleri olan biriyim ben. Sadece söylediğim 40 şarkıdan ibaret değilim yani...

Yaralı görüntünün insanları çektiğini düşünüyor musun?
İnsanlar ulaşamadıkları şeylerin hasretini çekiyorlar. Benim gibi, sevilmeyi özlüyorlar. Sevgiyi bulamıyorlar. Çaresizlikten acılı şarkılarla avunuyorlar. Ondan diyorlar ya "Müzik ruhun gıdasıdır" diye...

Sevilmiyor musun gerçekten?
Sevenim çok tabii. Ama duygusal anlamda yalnızım. Zamanında çok sevdim ama hiç sevilmedim. Sevmeyi bilmiyor insanlar ya da yanlış seviyorlar. Sinirimi bozuyorlar. O yüzden bundan sonra sevmem. Hiç halim yok valla... 40'ıma yaklaştım artık. Kimseyle uğraşamam. Onlar beni sevsin. Göstersinler bakiym sevmek nasıl olurmuş. Bi göriym, ondan sonra ben biliyorum ne yapacağımı.

Bu yalnızlık nasıl etkiliyor seni?
Deliler gibi sevdim eskiden... İntiharı bile denedim dört yıl önce... Ölmek istedim onsuz kalmaktansa... Kendimden vazgeçecek kadar sevdim yani... "Öldüreyim kendimi kurtuliym" dedim anasını satiym. İçtim 40 tane hap, gittim sahile, yattım karanlıkta; "Kimse görmez beni burda" diye. Etrafta dolaşan 2 tane pazarcı çocuk bulmuş beni, hastaneye kaldırmışlar. Midem yıkanmış. Kurtuldum.

Mutsuzluk birçok sanatçının temel motivasyonudur. "Konfor yaratıcılığı öldürür" derler. Belki de şarkılarının büyüsü oradan geliyor. Bir gün hayatının adamını bulup mutlu olursan ilhamını yitirir misin?
Bilmiyorum, ama eğer bir gün mutlu olursam, mutsuzluğumu anlattığım gibi mutluluğumu da anlatabilecek kapasiteye sahip olduğumu hissediyorum ben...


Çocukken gece sokaktan geçerken bağıra çağıra şarkı söyleyip karanlık korkusunu yenmeye çalışırmış Yıldız Tilbe... Bugün yalnızlık, sevgisizlik korkusunu yenebilmek için söylüyor şarkılarını ve yalnızlıktan, sevgisizlikten mustarip milyonlar eşlik ediyor ona...


Nicedir CD çalarımda aynı albüm var. Ve her çalışta aynı albümün hep aynı şarkısı çınlıyor hoparlörden... 4. şarkı bu... Yanık bir kadın sesi, piyano eşliğinde "Çabuk olalım aşkım" diye başlıyor. Bir çağrıyla başlayan şarkı, giderek bir feryada dönüşüyor.
Yanık sesin sahibi "Sana dayanamıyorum" diye sızlanırken, gerçekten de şarkının sonuna kadar dayanamayacağı hissini veriyor.
Finalde piyanoyu susturup sessizliğe salıveriyor sesini...
Şarkı, uçsuz bucaksız bir hüzünle son buluyor.
Hemen ardından, bu hüzne inat, davul-zurna eşliğinde bir halay havası başlıyor. Şarkıcı, hüznü katlayıp bir kenara koyuyor; "Bu şarkının sonuna kadar dayanamaz"mış hissi veren o yanık sesli kız gidiyor; coşkuyla horon tepen bir şarkıcı çıkageliyor.
Peşpeşe çalan o iki şarkıda, iki ayrı şarkıcı gibi çınlayan kız, o iki şarkının karması aslında...

yıldız tilbe için sezen aksu...


Daha çocukken hayranı olduğu aynı zamanda çok sevdiği için kızana da ismini verdiği Sezen Aksu ile tesadüf eseri sahne aldığı yerde karşılaştı Tilbe ve burda belki de hayatının en iyi teklifiyle karşı karşıya geldi.İstanbul'a davet edilmişti Tilbe. Bu taşı toprağı altın denilen şehir ona biçok gece klübleri ve barlarda sahne alma şansı vermişti.Aynı zamanda Minik serçenin de vokalliğini yapıyordu ve çok mutluydu.Bunun ardından Aydın Oskay`la anlaşarak “Delikanlım” isimli şarkısını tanıttı bizlere bununla da yetinmeyip albümüne adını verdiği ''Delikanlım'' albümünü çıkardı. Bu zaman periyodunda yaşam öyküsü hemen hemen her medya kuruluşu tarafından yayınlandı.

''Sezen Aksu O'na istediği,sevdiği çok güzel bi kapı aralayarak Sanat hayatına başlamasını sağladı.''

kendi sözleriyle yıldız tilbe...


Sevgisizliğini her zaman dile getiren Tilbe kendi deyimiyle yalnızlığını sonuna kadar yaşıyor. Gönüllerde taht kuran Yıldız kendi dünyasında şarkılarının acısından bazen kendinin bile dinleyemediğini açığa vuruyor.

Yaşadığı her kötü olaydan bir ders çıkarttığını ve müzikle ilgili olan herşeyin kendisine büyük mutluluk verdiğini söyleyen Yıldız, hedefinin ileride de işini iyi yapan bir sanatçı olmak olduğunu ve ömrünün yettiği yere kadar da müzik yapacağını belirtiyor. Tarkan ve Deniz Seki gibi pek çok ünlü şarkıcıya şarkı sözleri veren Yıldız, müzik piyasasının üst sıralarında olmasına rağmen, bir şekilde “farklı” durmayı başararak kendine özgü bir yer ve denge tutturmuş durumda. Toplumun değişik kesimleri tarafından bu kadar çok seviliyor olmasını belki de bu durumuna yormak gerekiyor.

Kendi deyimiyle, “kara kuru, 45 kiloluk birisi” olan Yıldız`ın sözlerinde ki derin anlamları yakalamak ve notalarında, ondaki insancıllığı duymak, o içten gülüşündeki gerçekliği görmek, okadar da zor değil.

video klipleri


  • Ama Evlisin
  • Ummadığım Anda
  • Karpuz Getir Yiyeyim
  • Delikanlım
  • Çat Kapı
  • Ben Masumum
  • Aşk Laftan Anlamaz ki
  • Kop Gel Günahlarından
  • Ben Senin Var Ya
  • Anma Arkadaş
  • Çabuk Olalım Aşkım
  • Yürü Anca Gidersin
  • Tanıdım Seni
  • Nazlı Yarim
  • Bin Dereden Su Getirsem
  • Yar Yar
  • Bir Benim Ol
  • Yar Ali Senden Medet
  • Yar Yanına Geleceğim
  • Gitti
  • Aşk Bir Kahkaha
  • Dillere Destan
  • Sana Deger
  • Sunam
  • Değerini Bilmek Gerekir Aşkın
  • Dünden Bugüne
  • Sor
  • Üstüme Düşme Benim
  • Ben Masumum
  • Emi


eğitimi...



Yıldız'ın 1966 yılında doğduğu İzmir de hayalleri gerçekleşmedi. Bir çok başarıya imza atan sanatçı ilkokul ve orta okulu İzmir'in Gültepe ilçesinde bitirdi.Fakat liseye geldiğinde Gültepe Lisesini 2. sınıfta terk etmek zorunda kaldı. 6 çocuklu bi ailede büyümenin zorluğunu belkide liseyi bırakırken daha yakından hissetmişti. Müzik eğitimi almamış olmasına karşın Türk Pop müziğinin gelişimine katkı yapan en önemli isimler arasında yer alıyor. Çünkü Yıldız Tilbe, pop müziğinin büyümeye başladığı yıllarda ortaya çıkan ve kendi bestelerini yapmasıyla dikkat çeken başarılı bir bayan şarkıcı. besteleri notaları bilmeden nasıl yapıyorsunuz sorusuna klasik Yıldız stiliyle cevabı şarkı söylemek için nota bilmek gerekmez oluyor çoğu zaman...

basında Yıldız Tilbe...

Yıldız'ı tanıdığımızdan beri bir çok haberleriyle karşılaştık basında. Bunlar bazen üzücü , bazende mutluluk vericiydi. Uyuşturucu bağımlılığı , özel hayatı , İbrahim Tatlıses ile tartışması akıllarda kalan haberleriydi. Ama en çok gündem de olan ise İbrahim Tatlıses ile tartışmasıydı...



Yıldız Tilbe, savcılığa başvurdu

Şarkıcı Yıldız Tilbe, ölüm tehditleri aldığı gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulundu. İki korumasıyla adliyeye gelen Tilbe, can güvenliğinin olmadığını dile getirdi.


Sanatçı Yıldız Tilbe, tehdit telefonları ve mesajları aldığı gerekçesiyle Kadıköy Adliyesi`ne gelerek suç duyurusunda bulundu. Son günlerde, programına katıldığı İbrahim Tatlıses ile aralarında yaşanan gerginlik ile gündeme gelen sanatçı Yıldız Tilbe, gizli telefon numaralarından tehdit telefonları ve mesajları aldığığını iddia etti. Avukatı Yusuf Kuvvet ile birlike adliyeye gelen Tilbe, müracaat savcısı Zafer Tekir`e şikayet dilekçesini verdi.

Adliye çıkışı basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Tilbe, `Son günlerde aldığım tehdit lefonları ile ile ilgili olarak soruşturma yapılması için suç duyurusunda bulunduk. Numarası belli olmayan gizli telefonlardan tehditler alıyorum. Onların araştırılmasını istedik` dedi.

Ne gibi tehditler aldığına ilişkin açıklama yapan Tilbe, `Zaten basında belli ne gibi tehditler olduğu. Can güvenliğimi tehdit şeklinde. Biz de bu konuda gerekli müracaatımızı yaptık` dedi. `Belli bir şahıs var mı?` sorusu üzerine Yıldız Tilbe, `Şu anda belli bir şahıs üzerinde durmuyoruz. Telefon numaralarının araştırılmasını istedik. Can güvenliğimi tehdit eder şekilde mesajlar geliyor. `Sizin de artık birkaç kurşunluk hakkınız var` şeklinde mesajlar geliyor. Bunların kimin tarafından yapıldığının savcılık tarafından araştırılmasını istiyoruz` dedi.

Tehdit telefon ve mesajlarının İbrahim Tatlıses olayından sonra ortaya çıktığını söyleyen Tilbe, `Ondan önce hiçbir sorun yoktu` diye konuştu. Bu arada Yıldız Tilbe`nin iki korumayla birlikte Kadıköy Adliyesi`ne gelmesi dikkat çekti.

(CİHAN)

27 Şubat 2009, Cuma


İbo Şov` bitti tehdit alıyor!

Yıldız Tilbe, katıldığı televizyon programında İbrahim Tatlıses ile aralarında yaşanan gerginliğin ardından tehdit telefonları ve mesajları aldığı gerekçesiyle Kadıköy Adliyesi nde suç duyurusunda bulundu. Avukatı Yusuf Kuvvet ile birlike adliyeye gelen Tilbe, müracaat savcısı Zafer Tekir e şikayet dilekçesini verdi.

Adliye çıkışı basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Tilbe, `Son günlerde aldığım tehdit telefonları ile ilgili olarak soruşturma yapılması için suç duyurusunda bulunduk. Numarası belli olmayan gizli telefonlardan tehditlerler alıyorum. Onların araştırılmasını istedik` dedi.

Tilbe, `Ne gibi tehditler alıyorsunuz?` sorusuna ise `Can güvenliğim ile ilgili. Biz de bu konuda gerekli müracaatımızı yaptık` şeklinde cevap verdi. `Belli bir şahıs var mı?` sorusuna ise Tilbe, `Şu anda belli bir şahıs üzerinde durmuyoruz. Telefon numaralarının araştırılmasını istedik. Can güvenliğini tehdit eden, Sizin de artık birkaç kurşunluk hakkınız var şeklinde mesajlar geliyor. Bunları kimin gönderdiğini savcılığın araştırmasını istiyoruz` dedi. Tilbe ayrıca tehditlerin İbrahim Tatlıses olayından sonra ortaya çıktığını da belirterek, `Ondan önce hiçbir sorun yoktu` diye konuştu.




sanat hayatı...


Her albümü büyük merakla beklenen isimlerden biri Yıldız Tilbe... Sadece kendisinin değil diğer ünlülerin okuduğu şarkılarıyla da ünlenen bir isim Yıldız Tilbe...
Şarkı sölemeye içindeki şarkı aşk ve sevgisiyle olcaktır ki küçük yaşta başladı Tilbe.Bazen mahalle aralarında,bazen evde gittiği her yerde durmadan şarkı mırıldanıyordu.Yaşadığı evliliğin son bulmasından sonra ;
Önce düğün salonlarında, ardından gece kulüplerinde şarkı söyledi. Bu dönemlerde babasının şarkıcı olmasına karşı çıkmasından dolayı kendi ismi yerine “Tutuk Hazal” ve “Güler Yıldız” gibi takma isimler kullandı. Ancak bir gün gazetede çıkan resmi kendisini deşifre edince kendi ismini kullanmaya başladı... İstanbul'a gelişi de ayrı bi olaydı:
Sezen Aksunun İstanbul'a davetiyle başlayan serüven barlarda ve gece klüplerinde devam etti. 1994 O'nun için beyaz sayfanın açıldığı dönemdi. Aydın Oskay'la anlaşarak "Delikanlım" isimli şarkısı ve aynı ismi taşıyan ilk albümüyle müzik piyasasına oldukça iyi bir giriş yaptı. "Delikanlım" şarkısı ve albümü o senenin en büyük hiti oldu. Bu sıralarda hayat hikayesi neredeyse medyanın tamamı tarafından yayınlandı. İlk klibini Cenk Torun'la birlikte oynadığı Delikanlım adlı parçaya çekti.
Ondan sonra yayınladığı "Dillere Destan" (1995) albümü de iyi eleştiriler aldı ve çok satan bir albüm oldu. Sonraki albümlerinde da başarılı çıkışlar yaptıysa da, ilk albümünde yakaladığı popülariteyi yakalayamadı. Bu süreçte adı daha farklı nedenlerle anıldı. Yaptığı iyi işlere rağmen yaşadığı tatsız olaylarla da zaman zaman gündeme gelen Yıldız Tilbe ise söz konusu süreci ve bunun müziğine yansımalarını,'Yaşadıklarımla anıldığım için, şarkılarım dikkate alınmadı' şeklinde yorumluyor.
Günümüzde ise;artık o bir star ve nasıl Sezen Aksu onu elinden tuttuysa oda birçok şarkıcı adayını müzik piyasasına kazandırıyor.Bunlarında en başında birlikte düet yaptıkları Toprak isimli şarkıcı ve ''El ele olsak şarkı ve klibi geliyor.'' Yine 2009 da çıkardığı şarkılardan ''kafam hafif dumanlı'' birçok listeyi altüst etmiş ve gündeme bomba gibi düşmüştür.Yıldız Tilbe ve Sanat artık bir bütün ve o sanatını çok güzel icra ediyor...

ALBÜMLERİ..





Yıldız Tilbe, doğal insancıl ve "Delikanlım" albümünden sonra yayınladığı "Dillere Destan" (1995) albümü de iyi eleştiriler aldı ve çok satan bir albüm oldu. Yıldız Tilbe ilerleyen yıllarda sırasıyla "Aşkperest" (1996), "Salla Gitsin Dertleri" (1998), "Gülüm" (2001), "Haberi Olsun" (2002), "Yürü Anca Gidersin" (2003) "Yıldız'dan Türküler" (2004) ve yine 2004 yılında "Sevdiğime Hiç Pişman Olmadım" (2005) ''Papatya Baharı'' (2006) ''Tanıdım Seni'' (2009) '' Aşk İnsanı Değiştirir''

AİLESİ İÇİN YILDIZ...


Hiçbir zaman uslanmayan kız olarak hayatla inatlaşmasını hep sürdürdü. Bulaşık yıkarken nasıl şarkı söylüyorsa, sahnelerde de öyle şarkı söylemek istedi. Böyle yaptığı için de sürünün kara koyunu olarak kaldı. Ama gelgitlerine rağmen yedi yılda beş albüm çıkardı, sadık dinleyici onu herşeye rağmen terketmedi. Neydi bu kızdaki şeytan tüyü? Evinin yakınındaki taksi şoförü bile onun için ‘‘çatlaktır ama içinde hiç kötülük yoktur’’ diyor.

Yıldız Tilbe'yi anlamak için belki de her seferinde hayatını hatırlamak lazım. Onun için bir kaybeden denilebilir mi? O şöyle diyor: ‘‘Kaybeden de benim, kazanan da benim. Bir kayıp varsa benden giden, bunu kazanan da yine benim. Kayıplarım benim kazançlarım. Kaybettiklerim de bende hálá. Ne kaybettiysem, kendi içimde kaybettim. O yüzden kaybım yok.’’ Sizce de kaybı yok mu?

1966 yılının 16 Temmuz'unda İzmir'de Tilbe ailesinin altıncı çocuğu olarak dünyaya geldi Yıldız. Aile içinde ona Yadigar diyorlardı ama o, bu ismini hiçbir zaman sevmedi. Babası Tekel fabrikasında çuval indirip kaldıran mevsimlik işçiydi. Annesi de küçük bir bakkal dükkanı işletiyordu. Ailesi hayatlarının sonuna dek İzmir'de yaşamıştı.

Yıldız, fazla sesi soluğu çıkmayan bir çocuktu. Yakantoplarda canı hep çok yandı. Çünkü yenilenler vargücüyle fırlatıyorlardı topu. Sonraları hayatında kazık yedikçe, ‘‘Artık oynamak istemiyorum. İnsanlar yenilince bozuluyor. Hayatımın içinde oyun oynamak istemiyorum, kendim için yaşamak istiyorum’’ diyecekti.

Dikkatini toplayamadığı için ders çalışmaz, varsa yoksa şarkı söylerdi. Bulaşık, çamaşır yıkarken, tuvalette bile her yerden onun sesi yükselirdi. Okul hayatına noktayı koyduğunda orta ikinci sınıfa gidiyordu. Çalışmak zorundaydı. Dikiş atölyelerinde iplik temizledi, pazarlamacılık, tezgahtarlık yaptı, çocuk baktı. Çocuk baktığı evde karanlık bir odada kalıyordu. Yüklük, bavullar, ayakkabılar her türlü ıvır zıvırın olduğu bir odaydı bu. Gece olup da herkes uyuduğunda, alçak sesle şarkı söylerdi. Nota bilmeyen, eğitimsiz bir şarkıcı olduğunda herkes ona nasıl şarkı yazdığını ve bestelediğini sorduğunda cevabı hep aynıydı: ‘‘Nasıl yaptığımı bilmiyorum, bilsem anlatırım. İçime öyle doğuyor.’’

18 yaşına iki hafta kala, 15 gün önce tanıştığı ve ne iş yaptığını bile bilmediği bir gence kaçtı. Daha doğrusu kendini kaçırttı. Evlendiklerinden bir ay sonra eşi askere gitti. Asker dönüşünde ailelerine Sezen adında bir kız çocuğu da katılmıştı. Yıldız hamileyken Sen Ağlama şarkısını dinlerken, eğer kızı olursa çocukluğundan beri taptığı Sezen Aksu'nun ismini kızına vermeyi kararlaştırmıştı. Evlilikleri altı yıl sürdü.